TAKE BACK THE NIGHT
Kadınlar*/Erkekler*
İnsanlar, iki farklı cinsiyet kategorisine göre tamamıyla keyfi bir sınıflandırmaya tabi tutulmaktadırlar Biz, bu kategorileri doğal bir durum olarak nitelememekle birlikte, bu sınıflandırmayı insanlara farklı davranış biçimlerini dayatan birer tasarım olarak algılıyoruz. Kadın* ve erkek* kavramlarının yanında kullandığımız yıldızlarla kendini bu sınıflara dahil eden insanların yaptıkları gibi, biz de bu tasarımı daha belirgin hale getirmeyi amaçlıyoruz.
8-10 Mayıs 2015 tarihleri arasında, „Real Social Dynamics“ (RSD) adlı ABD’li bir firmada eğitim yapan Julien Blanc’ın katılımıyla Hamburg’da gerçekleştirilecek olan bir seminer planlanmıştır. Julien Blanc, dünya genelinde „Pick Up Sanatçıları Sahnesi“ adıyla anılan oluşumun öncülerinden ve kendi deyimiyle „Guru“sudur. Seminerde, ağırlıklı olarak erkek katılımcılara, hedefe yönelik kur yaparak kadınları* (Pick Up sahnesinde „Hot Babes“ olarak tanımlanmıştır) baştan çıkarma yöntemleri ve mümkün olduğunca çabuk şekilde seks yapmaya hazır hale getirmenin yolları öğretilecektir. Bununla birlikte, kadınların* aşağılanmasına ve şiddete destek verilmiş olacaktır.
Pick Up kavramının ardında, sözde bilimsel (pseudoscince) bir metottan beslenen dev bir sahne vardır. Bu metot, belirli bir düzen içerisinde ilerlemektedir. Öncelikle, bir kadının* çekiciliği, Pick Up sanatçıları (PUA) tarafından 1 ilâ 10 arasında puanlandırılan bir skalada derecelendirilecektir. Ardından, „Push and Pull“ tarzı, aşırı yakınlaşma ve geri çekilme şeklinde değişkenler içeren metotlar uygulanacaktır. Bu metotlar, kadınları*; kendi hislerine güvenemeyecek, daha bağımlı ve zayıf bir pozisyona getirecek bir zorlamayı içermektedir. Konuyla ilgili seminer ve kitaplar, „Duyu-Dil Programlama“ (DDP / Nörolinguistik Programlama / Neuro-linguistic programming) anlayışı ile ilişkilendirilmiştir.
Bu anlayışın uygulanacağı yöntem, karşı cinsi, konuşma dilini ve vücut dilini kullanarak yönetebilmeyi mümkün kılacağını iddia etmektedir. Bu kur yapma teknikleri, 2005 yılında yayımlanan Neil Strauss imzalı „The Game“ adlı kitap yoluyla tanınmıştır.
Hetero-Cinselcilik
İlişkilerin, arzuların ve aşkın pek çok farklı biçiminin var olmasına rağmen kabul gören:
1cis-erkeği*+1cis-kadını*=aşk=normal. Bu demek oluyor ki, bu kabulün dışındaki diğer bütün formlar yok kabul ediliyor, sansürleniyor ve aşağılanıyor.
PUA, dünya genelinde, sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla organize edilmektedir. İnternette sayısız Pick Up sayfası mevcuttur. Örneğin, Almanca hazırlanmış olan Pick Up forumunun 100.000’den fazla üyesi bulunmaktadır. Forumlarda, konuyla ilgili başarıları ve teknikleri içeren bilgi paylaşımları yapılmaktadır. PUA, kadınları* bir av, bir nesne olarak ele almaktadır. Ön planda, toplum tarafından erkek olmakla bağdaştırılan dominant/üstün olma çabası bulunmaktadır. PUA’nın yönlendirme teknikleri (kur teknikleri), kısmen fiziksel şiddet sınırını da aşan psikolojik şiddeti içermektedir.
En uç Pick Up sahnesi, kadınları* birer nesne olarak gören erkek egemen bir toplumun elde ettiği sonuçları içermektedir. PUA, tüm zamanlarda geçerliliğini koruyan bir tecavüz kültürünün oluşturduğu buzdağının sadece görünen yüzüdür.
Bu noktada, üstüne bastırarak belirtmek isteriz ki, buradaki uygulamalarımızın ağırlıklı olarak cinsiyetçilikle ilişkili olduğunun; ve bu yolla, tecavüz kültürünün temel parçalarından olan gücü elinde tutmaya yönelik birçok güç ilişkileri ortadan kaldırdığımızın bilincindeyiz.
„Tecavüz Kültürü“ aslında nedir?
Cinselleştirilen Şiddet
Cinselleştirilen şiddet, cinselliği amaca ulaşmak yolunda bir araç olarak kullanmak suretiyle insanlara kendi rızaları dışında yapılan her türlü muameleyi ifade etmektedir. Cinselleştirilen şiddetin amacı, baskı kurma, kontrol etme, gösteriş yapma veya gücü elinde bulundurmadır.
Tecavüz kültürü, cinsel şiddet yoluyla mümkün kılınan, normalleştirilen ve desteklenen toplumsal davranış biçimleri olarak tanımlanmaktadır. Bu kültür, günlük hayatın tam içindedir ve gerçek algımızı, davranış şekillerimizi derinden etkiler. Tecavüz kültürünün temelini insanların tam olarak iki cinse ayrıştırılması oluşturmaktadır: Birbirlerini karşılıklı olarak arzulayan sözümona, güçlü ve aktif cis-erkeği* ile güya zayıf ve pasif olan cis-kadını*…
cis-Erkeği*/cis-Kadını*
Kendini, sana doğumunla yakıştırılan bir cinsiyetle tanımlayabiliyorsan sen bir „cis“sin. Başka biri seni bir cinsiyet sınıfına dahil etmiş olduğu halde, sen sana dayatılan cinsel kimliğinle kendini şimdiye kadar henüz ayrıştırmamışsan, yine bir „cis“sin demektir. Biz, cis-kavramını, tanımlanmamış bu kimliği belirginleştirmek için kullanıyoruz.
Cinsel içerikli şiddet, günlük yaşamın bir parçasıdır! Resmî karanlık alan araştırmalarına göre, her yedinci cis-kadını*, 16 yaşından itibaren en az bir kere cinsel içerikli şiddete maruz kalmıştır. Trans* ve İnter* seksüel kişiler, bu araştırmalarda göz önünde bulundurulmamış ve hatta yok kabul edilmiştir. Yani, çok sayıda insan doğrudan doğruya bu duruma maruz kalmıştır. Buna rağmen, cinsel içerikli şiddet, sanki çevremizde hiç gerçekleşmiyormuş gibi değerlendirilmektedir. Cinsel içerikli şiddetin günlük yaşamın bir parçası olduğu gerçeği (örneğin, yargı sistemi yoluyla) bilinçli olarak inkar edilmektedir. Bu konu ancak, kim olduğu bilinmeyen ‚Diğerleri’ni etkilediği zaman, bireysel olaylar olarak ele alınmaktadır.
Bir mit olarak cinsel şiddet. Tecavüz kültüründe; kimin, ne zaman, kime karşı nasıl cinsel şiddette bulunabileceğinin çok belirgin bir resmi/silüeti mevcuttur. Irkçı ve saptırılmış b
Trans* ve İnter*
Kendini, doğumunla sana yakıştırılan kimlikle tanımlayamıyorsan sen bir Trans*sın demektir. Vücudun, cinsiyetini belirleyen (tıbbi) simgeleri kabul etmiyorsa, sen bir İnter*sin. Bu iki kavram da vurguyu artırmak için işaretlenmiştir.
ir mitin gözüyle; „esmer ve güçlü cis-erkeği*, beyaz ve narin cis-kadınının* üzerine çalılıklardan atlar“. İçine gizemli bir hava katılan bu kurgu, başka şeylerin yanında, transseksüellere*, interseksüellere* veya fiziksel olarak yetersiz olan insanlara* yönelik cinsel şiddeti, heteroseksüellerin cinsel fantezilerine uymadığı için yok saymaktadır. Gerçekte yaşanan şiddet olayları bu mitten ayrıştırıldığında, birileri birilerine yaşadıklarını anlatmaya başlayacaktır. Betimlenen bu kurgunun tam aksine, bilinen vakalar göz önüne alındığında, cinsel şiddet, %75 oranında doğrudan çevremizde, sıklıkla da evlerimizde gerçekleşmektedir. Saldırıya maruz kalanlar, genellikle failin kimliğini bilmektedirler. Bu kurgunun dışında kalanlarsa, cinsel şiddeti, bir güç gösterisi olarak uygulamaktadırlar. Cinsel içerikli şiddet, bütün toplumsal muhitlerde gerçekleşmektedir.
Vücudun Yeterliği
Vücudun yeterliği ve vücudun yetersizliği kavramları; sağlıklı ve ideal bir vücudun toplumsal tasavvuru olarak tanımlanabilir. Eğer able-bodied (vücudun yeterliği olması durumu) isen, vücudunun şekliyle ilgili bir aşağılanmaya maruz kalmak yönünde bir korkunun olması yersizdir. Biz bu kavramı, tanımlanmamış başka „sağlıklı ve ideal vücut“ şekillerini, ideal olmadığı varsayılan diğer vücut şekillerinden ayırmak için kullanıyoruz.
Victim Blaming, suçun failden alınarak kurbana yüklendiğine işaret etmektedir. Cinsel içerikli şiddetten korumaya yönelik önleyici tedbirler, potansiyel kurbanları kabahatli göstermektedir. Bu durum, hareket kabiliyetine ve özgürlüğe yönelik sert kısıtlamalara sebebiyet vermektedir: Geceleri yalnız başına dışarıda olmamak, sadece belirli giysileri giyebilmek, fazla alkol tüketmemek gibi… Bu şeylere dikkat edilmediği taktirde, saldırıya uğrayan kişi, suçlu durumuna düşmektedir. Saldırıya uğrayanlardan cinsel saldırı sırasında belirli tepkileri vermeleri beklenmektedir. Bu durumda, hıçkırarak başına gelenleri anlatan birine, sanki gayet terimsel ve soğukkanlılıkla durumu anlatan biriymiş gibi şaşkın bir ifade takınılmaktadır. Bununla birlikte, yanlış suçlamada bulunmakla itham edilmek de Victim Blaming’in ilgisi dahilindedir. İstatistiklere göre, kurbanlar bu ithama hep maruz kalmaktadırlar. Bu şekilde, fail de suçlamadan kurtulmaktadır. Cinsel şiddet, toplumsal mitlerden ne kadar beslenirse, Victim Blaming’de o ölçüde güçlenmektedir.
Cinsellik, belirli tasavvurlara bağlanmıştır! Cinsellik konusunda kadınlar* ve erkeklerle* ilgili toplumsal beklentiler, bugüne kadar değişime uğramamıştır. Erkekler*, önceden beri olduğu gibi ağırlıklı olarak dominant taraf olarak, kadın* ise pasif taraf olarak görülmektedir. Sonuçta, dişilerin* cinselliği, erkeğin* zevkine ve rahatlamasına hizmet etmeli; bunun dışında bir cinsel biçim zaten var olmamalıdır. Kadınlar*, bu tasavvur doğrultusunda daima* erkeğin hizmetinde olmalıdırlar. Kadınlar bu yolla cinsel bir objeye dönüştürülmektedir. Bu durum, cinsel içerikli şiddeti meşrulaştırmaktadır.
Tecavüz kültürü, toplumsal güç ve iktidar yapılarına kaynaklık etmektedir. Tecavüz kültürüne karşı bir irade ortaya koyabilmek için, toplumda temelden ve devrim niteliğinde değişiklikler yapmamız gerekmektedir.
Tecavüz kültürüne karşı savaşmak, kurallarını kendimizin belirleyeceği bir yaşam için savaşmak demektir!
„Pick Up Feminism – Take Down RSD“ kampanyası, tecavüz kültürüne değişik mecralarda savaş ilan etmek için hayata geçirilmiştir: All-Gender bilgilendirme toplantılarıyla, Julien Blanc tarafından Hamburg’da yapılması planlanan seminere karşı aktif eylemlerle ve 1 Mayıs’ta akşamüstü yapılacak gösteri yürüyüşüyle bu savaş verilecektir. Bu vesileyle, farklı politik zeminlerden gelen queer-feminist toplulukları, bütün kadınlezbiyentransinter*leri, ve kendilerini cis-erkeği* olarak tanımlamayan herkesi, bütün kalbimizle savaşımıza davet ediyoruz!
Bu demoyla, iki feminist geleneğe bağlanıyoruz: 30 Nisan gecesi, „Walpurgisnacht“a ve 1970’lerden beri dünyanın birçok yerinde (hetero-)seksüel kalıba ve cinsel içerikli şiddete karşı düzenlenen Take Back The Night-Demo’suna… Her ikisi de feminizm tarihinin temel parçalarındandır. Biz, her ikisine de -kendilerini sorunsuz olarak nitelemesek de- katılmak istiyoruz. Son yıllardaki Take Back The Night – Demolarında (örneğin, Oldenburg’daki, Bremen’deki, Hannover’deki ve Hamburg’daki) sihirli anlar yaşandı. Bir, „tam burası, tam doğru yer“ hissi herkesi sardı. O anlarda güçlenerek ve dayanışma içinde edineceğimiz güç, günlük hayatta bu tarz bir pislikle karşı karşıya geldiğimizde birer savaşçı olarak kalabilmemizi sağlayacaktır.
30 Nisan’da, Hamburg’un „eğlence merkezleri“ olan Schanze ve Kiez’de geceyi tekrar fethedeceğiz. Betimlediğimiz mitlerden dolayı ve transseksüellere*, interseksüellere* veya kadınlara* saldırılıp çoğu zaman bir pislik yuvasına dönüşen „gecelerin sokakları“nı fethedeceğiz. Cis-erkeği* kimliğinin üzerlerine yafta olarak yapıştığı imtiyazlı kişilerin dikkatini çekebilmek için cis-erkekleri* olmadan gösteri yapacağız (üstelik, bütün cis-erkeklerinin* aynı imtiyazlara sahip olmadığını bildiğimiz halde).
Genellikle cis-erkekleri* tarafından işgal edilen bölgeleri geri almamız için, geceyi fethetmemiz için yanımızda ol. Bu geceyi hepimizin istediği gibi düzenleyebilmek için yanımızda ol! Biz görünür ve duyulur olmak istiyoruz. Biz, bütün özelliklerimizle, yeterliklerimizle ve ihtiyaçlarımızla şekillenen kimlik çeşitliliği için alan istiyoruz.
Birlikte ve dayanışarak geceyi tekrar fethedeceğiz. LET’S TAKE BACK THE NIGHT!